Sana ne güzel şehir bu
İstanbul.
Adımlarını hızlandır,
Kaldırımların fısıltısına kulak verme,
Çaresizce “Dinle!” deyişlerine.
Neyi dinleyeceksin?
Daha hızlı yürü
Sakın bileyim, öğreneyim,
Umursayayım deme.
Etrafına bak, şehrin güzelliğine
Altında gizli değilmişçesine çirkinlikler.
Bileklerinden mi tuttu kaldırımlar?
Bilmemezlikten geldiklerini
Aslında gayet iyi bildiklerini
Yüzüne vurunca, tökezledin mi?
Dur olduğun yerde,
Kapat kulaklarını.
Bakma sağına soluna.
Gökyüzünü seyre dal,
böyle güzel güneşli günde.
“Aa, ne güzel uçuyor martılar,
Çatılar da rengarenk.
Ne güzel şehir bu İstanbul.”
Dinleme kaldırımların yardım çığlıklarını
Olan her kötü şeyin dilsiz tanıklarını.
Umursama sakın
Şehirdekilerin kana susamışlığını,
Vahşetinin kurbanlarını,
Peçete satmaya çalışırken otoyolda
Vur-kaç kurbanı olup
Kimse yanına koşmadan, yardım etmeden
Son uykusuna kaldırımda yatan çocukları.
Martılara simit atıp birlikte,
Vapurlara binip, sonra da
Sevdiği tarafından yerlerde sürüklenip
Umursamaz insanların bakışları altında
Kurban edilen kadınları.
Git bir çay iç Pierre Loti’de.
Belki Beyoğlu’nda bir yürüyüş.
Kafana takma hiçbir şeyi,
Yorma aklını ciddi düşüncelerle.
Yardıma ihtiyacı olan birini görürsen
Çevir başını, hızlandır adımlarını.
Onların çığlıklarına kulak verme,
Çaresiz yalvarışlarına.
Neyi dinleyeceksin?
Bırak sadece kaldırımlar konuşsun
Arkalarından.
Sana
ne güzel şehir bu İstanbul.
Melis Selek